Kayıp Kıyılar
İklim Değişikliği Nedir ?
Dünya üzerindeki insan faaliyetleri, atmosferdeki sera gazı miktarını değiştirmektedir. Geçtiğimizyüzyıl boyunca kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kullanımı atmosferdeki karbondioksit (CO 2 )konsantrasyonunu arttırmış ve günümüzde bu değer 417.02 ppm dolaylarına ulaşmıştır. 1 Sanayidevrimi öncesi 280 ppm düzeylerinde olan bu değer, dünya tarihi boyunca hiçbir zaman 300 ppmdüzeyini aşmamıştır. İnsan kaynaklı faaliyetler sonucu atmosfere salınan sera gazı miktarındaki hızlıartış sebebiyle yerkürenin ortalama sıcaklık seviyesi yükselmekte ve iklim değişmektedir.
IPCC’nin yayınlamış olduğu 1.5 derece raporuna göre endüstri devrimi öncesi dönem baz alındığında sıcaklık, insan kaynaklı aktiviteler sonucu günümüze kadar yaklaşık 1 °C yükselmiştir. Eğer güncel sıcaklık artışı güncel ivmesi ile devam ederse bu değerin 2030-2052 yılları arasında 1.5 °C dolaylarına yükselmesi öngörülmektedir. IPCC ilgili raporunda sera gazı salımlarını azaltarak sıcaklık artışının 2100 yılı itibari ile 1.5 °C dolaylarında tutulmasının iklim değişikliğinin etkilerini önemli ölçüde azaltacağını belirtmiştir. 2 °C ise yerküre için son tehlike sınırı olarak belirtilmiş ve sıcaklık artışının bu değere ulaşmadan durdurulması gerekliliği vurgulanmıştır.[1]
İklim değişikliğinin aşırı hava olayları, seller, kuraklık, sıcak hava dalgaları, kent ısı adası, deniz seviyelerinin yükselmesi gibi etkileri tüm ekosistemler ve insan yaşamı için tehlike oluşturmaktadır. Türkiye özelinde incelendiğinde yaz ve tropik gün sayılarında gözlemlenen önemli artış ve bağlantılı olarak kar yağışlı gün ve don olaylarında belirgin azalmalar gözlemlenmiştir. Türkiye’de 2000 yılından itibaren maksimum hava sıcaklıkları ile ilgili rekorların yaklaşık %50’si gözlemlenirken minimum sıcaklıklara bakıldığında bu oran %10 kadar düşmüştür. Türkiye’de son 25 yıllık dönemde sıcaklık rejimi belirgin bir şekilde daha ılıman ve sıcak koşullar yönünde değişim göstermiş ve sıcak hava dalgalarının şiddet ve sıklığında belirgin değişimler gözlemlenmiştir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, RCP 4.5 senaryosuna göre ortalama sıcaklıkların yüzyılın ilk yarısında 1.7 °C artması ve bu değerin yüzyılın ikinci yarısında 3.8 °C artışa ulaşması beklenmektedir. RCP 8.5 senaryosu incelendiğinde yüzyılın ilk yarısında 1.7 °C artış beklenirken bu değerin yüzyılın ikinci yarısında 3.8 °C artışa ulaşması öngörülmektedir.
Yine iklim kırılganlığı yüksek Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye’de kuraklık, sel ve fırtına gibi iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin yoğun bir şekilde hissedilmesi beklenmektedir. Değişen yağış rejimi ve artan sıcaklıklar sonucu buharlaşma hızındaki artış sonucu su kaynaklarının küçülmesi öngörülmektedir. Özellikle Doğu Akdeniz bölgesini etkileyecek olan bu değişimler, Türkiye için büyük risk oluşturmaktadır. Deniz seviyelerinin yükselmesi sonucu üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin kıyı şeridine kurulu tesislerin etkilenmesi beklenmektedir. Örneğin derin deniz deşarjı yöntemiyle çalışan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi özelinde yapılan bir çalışma, 0.3 metrelik deniz seviyesi yükselmesi sonucu tesise su girişinin başlayacağını ve su girişi sonucu tesisin arıtma proseslerinin olumsuz etkileneceğini göstermektedir. Deniz seviyesinin yükselmesinin bir başka sonucu ise toprağın deniz suyuyla teması sonucu tuz ile kontamine olması ve tarımsal niteliğini kaybetmesidir. Bu kapsamda bulunduğu coğrafya itibari ile iklim değişikliğinden olumsuz olarak etkilenecek olan Türkiye’nin insan yaşamını, ekosistemi ve ekonomisini korumak için önlem alması kaçınılmazdır.
Bu kapsamda bulunduğu coğrafya itibari ile iklim değişikliğinden olumsuz olarak etkilenecek olan Türkiye’nin insan yaşamını, ekosistemi ve ekonomisini korumak için önlem alması kaçınılmazdır. İklim değişikliği ile mücadele etkin uyum ve azaltım eylem ve politikalarını hayata geçirerek sağlanabilir. Uyum, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin tahmin edilerek bu etkiler sonucu yaşanacak zararları önlemek veya etkilerini azaltmak amacıyla alınan tedbirleri ve ortaya çıkabilecek potansiyel fırsatlardan faydalanmayı kapsamaktadır. Uyum eylem ve politikalarının hayata geçirilmesi, iklim değişikliğinin ekonomiler ve doğal sistemler üzerindeki etkilerini ve bu sistemlerin hassasiyetlerini azaltılmasını amaçlar. Uyum eylemlerine aşırı hava olayları kaynaklı sel ve su taşkınını engellemek için altyapı sistemlerinin güçlendirilmesi ve yeşil altyapı bileşenlerinin hayata geçirilmesi, tarımda kuraklığın önlenmesi amacıyla damla sulama uygulamalarının kullanılması, kent ısı adası etkisini düşürmek amacıyla yeşil çatı uygulamalarının hayata geçirilmesi verilebilir. Kısacası uyum, iklim değişikliği kaynaklı etkilerle mücadele etmek ve etkileri yönetebilmek amacıyla strateji ve eylemlerin geliştirilmesi ve uygulanması olarak özetlenebilir. Azaltım ise iklim değişikliği ile mücadele kapsamında sera gazı salımlarının azaltılması ile ilgili tüm eylem ve politikaları kapsamaktadır. Bu kapsamda enerji tasarrufunun arttırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerji ile çalışan elektrikli araçların yaygınlaştırılması gibi eylemler azaltım faaliyetleri kapsamındadır. Azaltım politikaları incelendiğinde ise karbon fiyatlandırma araçları en etkin politika olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk kez Kyoto Protokolü’nde görüşülen bu araçlar, sera gazı salımı yapan tesislere çeşitli araçlarla yaptıkları emisyon doğrultusunda fiyatlandırma uygulamaktadır. Bu araçlara örnek olarak doğrudan birim ton karbon salımı üzerinden alınan karbon vergisi ve halihazırda Avrupa’da uygulanan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) verilebilir.